Kayıp Kızın Hikayesi

Geldik mi serinin son kitabına?

İlk kez bu yazıyı görmüş olanlar için bir özet geçeyim. Yeni okuduğum ve bir hayli etkilendiğim, Elena Ferrante’nin yazmış olduğu 4 kitaplık Napoli Serisi’ni inceliyorum birkaç haftadır. Bugün artık son kitaptayız. İlk kitap “Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım” için yazdığım incelemeye buradan, ikinci kitap “Yeni Soyadının Hikayesi” için yazdığım incelemeye buradan üçüncü kitap “Terk Edenler ve Kalanlar” için yazdığım incelemeye ise buradan ulaşabilirsiniz.

İlk üç kitapta ne mi oldu? Çocukluktan beri arkadaş olan Lila ve Elena’nın hikayesinde 30lu yaşlarına kadar her anlarına, çoğunlukla aldıkları yanlış kararlara, birbirlerine ve etraflarına verdikleri zarar tanıklık ettik 🙂 Kurnaz ve acımasız Lila kendini düştüğü her karanlık çukurdan kurtarırken, duygusal olarak ancak bir kalem kadar zeki olabilen, 3 yaşındaki bir çocuğun bile manipüle edebileceği Elena’nın kendini çukurlardan çukurlara sürüklemesine de tanıklık ettik. Birbirlerinin hem en kötü gün dostları olmalarına hem de toksik bir ilişki içinde birbirlerinde kaybolmalarına tanıklık ettik. Aynı adama aşık olmalarına, aynı adam yüzünden evlerini terk etmelerine de tanıklık ettik. Son olarak Elena’yı iki küçük kızını ve eşi Pietro’yu Nino için terk ederken; Lila’yı ise bir kez daha yükselişe geçmiş, Napoli’deki mahallesinin yıldızı olmayı başarmış haldeyken bırakmıştık. İşte yine biri düşerken diğeri yükseliyordu. Bu ne biçim ilişki dinamiğidir be!

-Şimdi spoiler verebilirim, ona göre okuyun :D-

Sanırım en fazla olayın olduğu kitap bu son kitap. Çünkü hem kızların 30lu yaşlarından 60lı yaşlarına geçişlerindeki o 30 yılı anlatıyor, hem de ülkedeki siyasal, teknolojik ve kültürel gelişmeleri anlatıyor. O yüzden çok derine girmeden kısaca özetlemeye başlayayım. Önce Elena ve Nino’ya sövelim lütfen:

Nino ile büyülü bir aşka yelken açtığını sanan Elena, her fırsatta kendini ona beğendirmek için elinden gelen her şeyi yaparken, tabii hayatını darmadağın etmeyi de başarıyor. Ailesinden veto yiyor. Pietro ve Pietro’nun ailesiyle kötü bir çıkmaza giriyor. Yayın evine verdiği kitap sözü bir yandan, iki kızı bir yandan, bir de de üstüne Nino’dan hamile kalıyor. Tabi bu arada onu Pietro’dan ayırmak için binbir türlü ideal koca pozlarına giren Nino, bunların hiçbirini kendi evlerinde yapmıyor. Bu sırada Elena, Nino’nun aslında eşi Eleonora’dan asla ayrılmamış olduğunu ve o kadının da hamile olduğunu öğreniyor. Ardı ardına kötü günler yaşamaya devam ediyor. Nereye gideceğini ne yapacağını bilemez halde oradan oraya sürüklenirken, bir süre de Pietro’nun kızkardeşiyle kalıyor. Ama orada da farklı sorunlar yaşıyorlar. Sonunda Nino’yu böyle kabul etmeye karar veriyor ve kızlarını da yanına alarak Napoli’ye yeniden taşınıyor. Bir yandan Lila’nın da Enzo’dan hamile kaldığını öğrenince “arkadaşlıkları” yine eski halini almaya başlıyor. Bebek doğduktan sonra annesini kaybeden Elena, daha bu olayın acısını atlatamadan, Nino’nun her fırsatta onu aldattığını öğreniyor hatta bir tanesine şahit oluyor… #fuckninosarratore ama gerçekten ya!

Nino gibi adamların sonu aslında hep böyledir biliyor musunuz? Babaları annelerini aldatmıştır, babaları annelerini dövmüştür, babaları alkolik olmuştur, babaları her şeylerini kumarda kaybetmiştir, bunlar da babaları gibi olmayacaklarına yemin ederler. Ama yetişkinliğe adım attıkları gibi aslında babalarından hiçbir farkları olmadığı, belki onlardan daha da kötü oldukları ortaya çıkar… Bu nettir aslında ve hiçbir aşkın bunu görmezden gelmeye gücünün yetmemesi gerekir. Ama burada saftrik Elena, Nino’nun ona gerçekten aşık olduğunu sanıyor, ona kanıyor. En yakın arkadaşı Lila’ya dahi yaşattıklarını bile bile, diğer kadınları hatta gerçekten kendi oğluyla yapayalnız bıraktığı kadını bile tanıyor olmasına rağmen yine de kendisine bunu yapmayacağını düşünerek Nino’nun peşinden gidiyor. Onun için Pietroyu, kızlarını, alıştığı hayatı bırakıyor. Ona “layık” olabilmek için elinden geleni yapıyor. Üstelik ona güvenip ondan çocuk sahibi oluyor. Sonunda Nino ona aralarda yalanlar söylerek gelen, kızının gözünü boyayan ama hiçbir şekilde kızı için masrafı bile paylaşmayan bomboş bir adama dönüşüyor.

Elena’nın hayatına başkaları da giriyor tabi. 3 kızını alıp Lila’nın üst katına taşınıyor, yine kitap yazıyor, parasını oradan kazanıyor. Dergilere, gazetelere çıkıyor. Ama Elena’nın öncelik sıralamasında ilk iki sırada hep Lila ve Nino oluyor. Üçüncü sırada ise işi. Çocukları ya da kendisi belki ilk beşte bile yer alamıyor. Hele kendi ailesi, babası erkek kardeşleri ya da kızkardeşi asla gündeminde değil. Mahalle, mafya, faşistler, yazması-yetiştirmesi gereken yazılar, Lila’nın bitmeyen dramaları derken kızlarının da ergenlikle ilgili dramaları ortaya çıkıyor. Hatta öyle ki büyük kızı Dede, ortanca kızı Elsa ve Lila’nın 15 IQlü oğlu arasındaki bir aşk üçgeni her şeyi kökten değiştiriyor. Önce Dede, sonra Elsa babaları Pietro’nun yanına Amerika’ya gidiyorlar. Sonunda Imma ile kalan Elena, Lila’nın artan saldırıları yüzünden Torino’ya taşınıyor. Imma da ileriki yıllarda Paris’e gidiyor. Aralarda çocuklarıyla birlikte annelerini görmeye geliyorlar. Elena’nın hassas egosu ve alınganlığı yaşlansa da azalmıyor. Nino ise tam kendisine göre bir meslek buluyor ve meclise giriyor 😀

Lila’nın hayatı ise 30larından itibaren daha karmaşık bir yola sapıyor. İnsanların hayatları ile kumar oynuyor. Ona aşık olan Michele’yi elinde oynatmak için, gay olduğunu bildiği Alfonso’yu kendisine benzetip Michele’ye olan aşkından yararlanıyor. Onlardan para ve kaynak da alarak Enzo ile birlikte kendi şirketini kuruyor. Bu sırada Enzo ile birlikte olmaya karar veriyor ve Elena ile aynı zamanlarda Lila da bir kız çocuğu sahip oluyor. Ona, Elena’nın oyuncak bebeğinin adı olan Tina’yı veriyor. Zamanla Michele ve Marcello ile arası çok açılıyor, sağ-sol olayları çok tırmanıyor, Lila da her fırsatta Elena’nın hayatına sürekli müdahale edip huzurunu kaçırmanın bir yolunu buluyor. Elena’yı kullanıp ona Napoli’deki olaylar üzerinden bir kitap yazdırıyor ya da kızları ile arasını açmak için sadece bir iki ipi çekiştirmesi yeterli oluyor.

Elena ve Lila arkadaşlığı konusunda kafam gerçekten karışık. Lila Elena’yı gerçekte hiç sevdi mi bilmiyorum. Benim çıkarımım şu ki bir yanı Elena’yı sevmek istese de Lila kimseyi sevmedi. Nino ve kızı Tina dışında hiçkimseyi sevemedi. Herkesin hayatını yakmak, yıkmak istedi. Sürekli bir yerleri bozdu, yaktı, manipüle etti. İçindeki huzursuzluğu, kaosu herkesin hayatına yaydı. Bana sorarsanız mahalledeki her kötü olayı ya o yaptı ya da en azından fitilini ateşledi. Antonio, Enzo ve Pascal’ın pis işlere bulaştığını ve bunu Lila yüzünden yaptıklarını düşüyorum. Lila mutlu olmaya, kendini değiştirmeye çalışmadı. Elindeki müthiş gücü ve zekayı faydadan çok zarar için kullandı. Sonunda bu durum, kızı Tina’nın kaybolmasına/kaçırılmasına neden olunca da daha kötü bir insan haline geldi. Sanki dünyanın tüm kötülüklerini içinde toplamış biri olduğunu düşünüyorum. Her şeyi içinde tutan kapkaranlık bir gücü olduğunu ve bu karanlığı canının istediği gibi yönlendirebildiğini… Hani bileklerini kessek kan yerine zehir akabilir. Ayrıca Tina hemen kaybolmadan önce bir kez olsun Elena’yı dinleseydi, ona kızını göndermemesini söylediğinde bile onların işine çomak sokmasaydı, Nino’nun dikkatini çekmek için uğraşacağına Tina’yı alıp işine baksaydı, Tina kaybolmazdı. Tina’nın kaybolması ile ilgili bile Elena’yı suçlarken ve Elena bu durumu bile üstüne alıp suçluluk duygusuyla boğuşurken, olanları yüzüne vuramadığı için Elena’ya daha çok gıcık oluyorum mesela. Hayatımda ilk kez bir ana karaktere bu kadar gıcık oluyorum. İnanılmaz ezik bir tip ya. Elime vereler döverim! Neyse yine nereden geldim bu konuya 😀

Zamanla zaten Lila kendisi için her şeyi batırıyor. Kendi kendini bitiren o oluyor. Stefano’yu hiç sevmediği için ondan olan ve beş para etmez bir adama dönüşen oğluyla da ilgilenmiyor, Enzo’yu da kendinden uzaklaştırıyor, işi de kapatıyor. Hatta bir yerden sonra Elena ile de görüşmüyor ve kendini silip ortadan kayboluyor. Fotoğraflardan bile kendini kesiyor. Tüm eşyalarını her şeyi yok ediyor. Elena bu haberi alınca başlıyor bu kitapları yazmaya. Çünkü zamanında Lila’ya onunla ilgili hiçbir şey yazmayacağına dair söz veriyor ve eğer bu sözü bozarsa, onun yeniden ortaya çıkacağını düşünüyor.

Sonunda Elena evinin önünde kendisine gelen bir paketi bulup açtığında içinden küçüklüklerinde Lila tarafından Don Achille’in apartman boşluğuna atılan bebeği Tina ve Lila’nın bebeği Nu çıkıyor. Çok Lilaca bir mesaj değil mi? Bence bu Lila’nın Elena’yı yıllar yılı nasıl manipüle ettiğinin, nasıl kandırdığının, arkadaşlıklarının büyük bir aldatmaca olduğunun en büyük kanıtıdır. Ama saftirik Elena bunu bile, “beni sevdiğini” söylemeye çalışıyor ihtimalini de göz önünde bulundurarak değerlendirdi.

Uff nasıl içselleştirmişim ama 😀 Neyse ki gitti. Bakalım buraya yazacağım bir sonraki kitap hangisi olacak!

fundaninharikalardiyari.com – © 2021 – Tüm Hakları Saklıdır.

Bir Yorum Bırakabilirsin

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s