Napoli Serisi’ni övmeye kaldığım yerden devam ediyorum bir sakıncası yoksa? 😀
İlk kitap “Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım” için yazdığım incelemeye buradan, ikinci kitap “Yeni Soyadının Hikayesi” için yazdığım incelemeye ise buradan ulaşabilirsiniz.
İlk iki kitabın sonunda kızları 1940lardan 1960lara takip etmiş, aşklarını, eğitimlerini, ailelerini, mahallelerinin durumunu köşe bucak öğrenmiştik. Lila’yı mahallenin en forslu hanımı olmuşken, Nino’ya aşık olup, üstüne her şeyi bırakıp oğluyla sefalet içinde ama kimseye boyun eğmeden yaşamaya uğurlamış; Elena’yı ise çok parlak bir gelecek kucak açıp beklemişken yine Nino’nun gölgesine bile heyecanlanarak her şeyi bir kenara atmaya hazır halde bırakmıştık.
Üçüncü kitap “Terk Edenler ve Kalanlar” ise bize kızların ilk yetişkinlik yıllarını anlatıyor. 20ler bitiyor, 30lar başlıyor, hayatları, ilişkileri, arkadaşlıkları çok enteresan yerlere gidiyor. Hayalleri ve hayalkırıklıkları, başarıları ve başarısızlıkları ardı ardına geliyor, biri batarken diğeri çıkıyor, biri çıkarken diğeri batıyor. Ne yılan gibi birbirlerini zehirlemekten ne de diğer yandan panzehir bulmaya çalışmaktan geri kalmıyorlar. Aralarındaki ilişkiyi bir psikoloğun anlatımından okumayı gerçekten çok isterdim!
-Şimdi spoiler verebilirim, ona göre okuyun :D-

Üçüncü kitapla birlikte Nino hayatımıza bir kez daha bu kez daha büyük bir darbe vurmak için geliyor. Bu arada bu Nino hikayesi ile ilgili bir not vereyim. Kitabın fanları çeşitli mecralarda “Fuck Nino Sarratore” hashtagleri başlatmışlar. Tumblr’ın her yerinde konuyla ilgili örnekler bulabilirsiniz 😀
Misal: https://www.tumblr.com/blog/view/fuckninosarratore Nino ile ilgili benim de kendi yorumum var tabii ama onu biraz daha sonraya saklıyorum. Onun öncesinde kızların hikayesine değinmek istiyorum.
Nino’ya deli gibi aşık olan, onun için hayatının değiştiren ve çocuğunun ondan olduğunu sanan Lila, çocukluk arkadaşı Enzo ile küçük bir kasabaya taşınmış ve bir şarküteri fabrikasında çalışmaya başlamıştı. Giderek daha da geçimsiz bir insan olması bir yana, İtalya’da artan gerilim diğer yana hayatı gittikçe zorlaşmaya başlamıştı. Üstelik mahalleden bir diğer arkadaşı Pascal’ın onları zorla komünist toplantılara davet etmesi ve Lila’yı oradaki konuşmacılardan biri haline getirmesi durumları daha da karmaşıklaştırıyordu. Evde küçük ve her anlamda ona ihtiyacı olan bir bebeği varken üstüne bir de Enzo’nun işlerine ve eve yardım etmeye çalışıyordu. Bunlara bir de işyerindeki tacizler, hakaretler, kötü çalışma koşulları eklenince Lila artık dayanamayıp hasta olmuştu. Tam bu noktada darmadağın haldeyken, bir kez daha Elena’yı yardıma çağırmıştı.
Elena artık para kazanan, ayakları üstünde durabilen bir kadındı. İlk kitabı yayınlanmış, adını duyurmuştu. Pietro Airota ile evlilik yolundaydı. Nino’nun kısa vadeli varlığı ile yine büyülenmiş ama bir süre sonra kendi gerçekliğine dönmek zorunda kalmıştı. Okulu da bittiği için, evlilik işlemleri tamamlanana kadar Napoli’ye baba ocağına dönmüş, annesiyle geçinememekte seviyeyi bir üst noktaya taşımıştı. Yine de annesi kitaplardan gelen para ve kızının yapacağı avantajlı evlilik için heyecanlıydı. Bu heyecanı pek kısa, belediyede küçük bir nikah töreni yapıp kilisede evlenmeyeceklerini öğrenene kadar sürdü. Tam bu sıralarda Pascal ve Enzo Lila’nın yardıma ihtiyacı olduğu gerekçesiyle Elena’yı alıp götürdüler.
Elena yine varını yoğunu ortaya kopup Lila’ya yardım etti tabii. Lila’nın onu sevmesi, beğenmesi, ona biraz ilgi göstermesi için yapamayacağı hiç bir şey yok gerçekten! Lila bir şeyi beğenmediyse nedenini sorgulamadan, kendisinin beğenip beğenmediğini umursamadan ateşe atabilirdi. Ya da bir şeyi istediyse Elena’ya tamamen söylemesine bile gerek yoktu. İki iması ile Elena’nın onu yapacağından gayet emindi. Hayatlarının ilk 30 yılı da böyle geçmişti zaten. Gerçek duygularını asla paylaşmayan bu iki kadın, yalanda, inkarda ve görmezden gelmede inanılmaz bir profesyonellik ile birleşiyorlardı.
Lila fabrikadaki işi bıraktı, Elena onun tazminat alabilmesi için patronunu tehdit eden yazılar yazdı, araya avukatlar soktu, parayı aldı, onu doktorlara götürdü ve iyi hissetmesi için elinden geleni fazlasıyla yaptı. Bunun için sadece kendisinin değil Pietro’nun ve tüm ailesinin de kaynaklarını kullandı. Karşılığında doğru düzgün bir teşekkür yerine yine aşağılamalarla dolu nutuklar aldı tabii. Sonra kendi hayatına geri döndü, Pietro ile evlendi ve Floransa’ya taşındı. Pietro iyi bir adam olmasına ve Elena’yı çok sevmesine rağmen, sevgisini göstermeyi bilmiyordu. Hayatında asla bir şeyi yaratamamış olan Elena potansiyeli yüksek olan bu adamdan bir aşık yaratmayı da bilemedi. Şimdi düşünüyorum da Pietro aslında harika bir hayat arkadaşı! Sorumluluk sahibi, iyi, güvenilir biri. Evet biraz sıkıcı, kuralcı ve bazen kendi işlerinin arasında çok kolay kayboluyor ama bunlar düzeltilebilecek şeyler. Elena kendi dünyasını güzelleştirmekten o kadar uzak ki hiç bir ilişkisine gerçek bir emek vermediği için, hiçbirini başka bir şeye dönüştüremedi ne yazık ki..
Elena’nın yıllar içinde Pietro’dan iki kızı oldu. Ama ne anne olmayı, ne eş olmayı, ne yazar olmayı ne de Elena olmayı aynı anda beceremediği için kayboldu, küçüldü. Hamileliğini, doğumunu bile Lila ile karşılaştırıp durdu. Hayatında tek bir nokta bile yok ki Lila ile karşılaştırmamış ya da Lila’dan bağımsızlaştırabilmiş olsun! İşte bu noktada çok kızıyorum ona. Zaten tam da bu noktadan işler sarpa sarmaya başladı.
Nino ile Elena’nın eskiden beri arkadaş olduğunu bilen garibim Pietro, Elena’yı mutlu etmek için Nino ile karşılaştığı bir gün onu aldığı gibi evine götürdü. Yeniden Nino ile karşılaşan Elena her türlü deliliğe açık halde onu memnun edebilmek için her işe koşuşturdu. Bu da Nino’nun ekmeğine yağ sürdü tabii. Size bir şey söyleyeyim mi, tabii psikolog falan değilim ama bir insan bir ebeveynine benzemekten ne kadar hızlı kaçarsa, o kadar hızlı ona dönüşüyor. Nino da bunlardan biri ama bu konuyu bir sonraki kitabı incelerken anlatmak istiyorum. Şimdi 3. kitaba döneyim. Nino, Elena’ya ve kızlarına inanılmaz ilgili bir şekilde davrandı, çocuklarla oynadı, ev işlerinde Elena’ya yardım etti. Kendisini ne kadar idealize edebilecekse o kadar etti. Elena da ister istemez hayatı Nino ile geçseydi ne kadar güzel olabileceğini düşünmeye başladı. Üstelik Nino, onu yeniden yazmaya dönmesi için cesaretlendirdi ve bunun için zaman yaratmasına da yardımcı oldu. Nino’nun gözüne girmek için her şeyi yapabilecek delilikteki Elena buna karşılık olarak ortaya güzel bir feminist manifesto çıkardı. Elena yaptığı her şeyi Lila ya da Nino olmadan da yapabilecek bir kız ama maalesef hayatının her anında bir başkasına ihtiyaç duyuyor. Tek başına var olamıyor. Kitap boyunca onun adına hep üzülmemin ve ona hep kızmamım nedeni de budur!
Bu noktadan sonra Nino Floransa’ya gelince onların evinde daha uzun kalmaya, Elena’yı Pietro’ya karşı doldurmaya ve her fırsatta Pietro’yu küçük düşürmeye başladı. Bu durum Elena ile Pietro’nun arasını iyice açtığında Elena Nino ile gizli bir ilişkiye yelken açtı. Seneler boyunca Nino’nun hayatını karattığı, ortada bıraktığı dönüp bir daha aramadığı kadınları görmemişçesine ona bağlanan Elena; en sonunda da çareyi Pietro’yu terk edip Nino ile kaçmakta buldu. Nino bir kadını daha evinden yuvasından ederken, Elena, Nino’nun ipiyle kuyuya inerken, Nino’nun kendisine diğer kadınlara davrandığı gibi davranmayacağını çünkü ona çok aşık olduğunu düşünüyordu. Ne kadar zeki olursanız olun, aşkın insanı böyle bir mala çevirme gücü var sanırım. Bu arada Nino’nun da artık evlenmiş ve evliliğinden bir çocuk sahibi olmuş olduğunu, Lila’nın oğlununsa Nino’dan olmadığını ekleyeyim.
Üçüncü kitabın sonunda Elena’yı Nino ile bir haftalığına Fransa’ya kaçarken, Lila’yı ise Enzo ile mahalleye dönmüş ve Marcello’nun abisinin yanında çok iyi bir maaşla çalışmaya başlamışken bırakıyoruz. Marcello’nun abisi Michele de çocukluğundan beri Lila’ya, zekasına ve yapabileceklerine aşık bir tip olduğu için o da Lila tarafından manipüle edilenlerin arasına adını altın harflerle yazdırmayı başardığını belirteyim, 4. kitapta lazım olur.
Kalanı da artık 4. kitaba :))
fundaninharikalardiyari.com – © 2021 – Tüm Hakları Saklıdır.
One thought on “Terk Edenler ve Kalanlar”